Barış Özcan’ın 19 saniye davetine icabet :)

An önce Barış Özcan’dan bir mesaj aldım. Beni hayatıma dokunan bir bilgiyi sizlerle kendi kanalından paylaşmaya davet etti. Eğer bu yazıyı okuyorsanız muhtemelen sizi de davet etmiştir.

Bu yazıyı hem videoda söyleyeceklerimi belirlemek hem de eğer seçilmezsem bu anıyı saklamak için yazdım. Ayrıca videoya sığdıramayacağım bazı bilgileri de paylaşmak istedim.

Video metni şu şekilde:

Abraham Harold Maslow der ki: ‘Kendi kendisiyle barış içinde yaşamak istiyorsa; müzisyen müzik yapmalı, ressam resim yapmalı, şair şiir yazmalıdır’. Bu söz benim için öyle önemli ki uzun zamandır her e-postamı bu sözle sonlandırıyorum. Teşekkür ederim.

Maslow’un başka bir sözüyle daha önce tanışmıştım, bir arkadaşımın mailinin sonunda. Onu da çok severim doğrusu:

Açıktır ki, yazgıların en güzeli, bir insanın sahip olabileceği en değerli hazine, tutkuyla yaptığı bir iş için ona para ödeniyor olmasıdır.
— Abraham H. Maslow

Anlayacağınız gibi mailin sonuna sevdiği sözü ekleme fikri bana ait değil ne yazık ki ama o arkadaşım artık bu yaklaşımı sürdürmüyor. Ben ölünceye kadar sürdürmeyi planlıyorum, inşallah o da en kısa zamanda bu uygulamaya geri döner :)

Keşke herkes sevdiği işi yapabilse ve aç kalmadan, mümkünse zaman içinde yaşam standardını yükselterek hayatını sürdürebilse.

2007 yılında, üniversitenin 4. yılının sonunda diplomamı alamadan memleketim Giresun’a döndüm. O zamandan sonra sadece sınav zamanları Samsun’a gidip okulu bitirmeye çalıştım ve 2 yıl sonra bitirebildim. Bu süre zarfında çok ama çok cüzi bir maaşla ve sigortasız olarak çalıştım. Öyle ki 2009’da askere gidip, döndüğümde gelirim 2 katına çıkmıştı ama hala asgari ücret bile alamıyordum. Aylarca bekledikten sonra sigortam yapıldı ama maaşım yine asgari ücret olmadı. Sonradan öğrendim ki sigortam bazen tam, bazen eksik yatmış. Kısmet.

Tüm bu süreçte ailem bana memur olmam konusunda ciddi bir baskı uyguluyor, benim yerime banka, vb. sınavların harçlarını yatırıp sınava girmem için ısrar ediyorlardı. Annemden Allah razı olsun, çok sıkıntı çekti benim iyiliğim için ama ben hiç onun sözünü dinlemedim. Dinleyemedim. Ne bir sınava girdim ne de memur olmak için bir adım attım. Burada memuriyeti ve memurları kötülemek değil amacım. Sadece benim gönlümde yatan aslan başkaydı ve diğer seçenekler hiç cazip gelmiyordu.

Herkes gibi ben de hayatımı kazanmak için sürekli bir yerlerde çalıştım. Karın tokluğuna bile olsa sevdiğim işi yapmak için elimden gelen tüm çabayı gösterdim ve sonunda hobimi mesleğime dönüştürdüm. Önce İstanbul’da iyi bir ajansta, ardından da İzmir’de büyük bir kurumsal firmada toplamda 4 yılı aşkın bir süre oldukça iyi maaşlarla ve gelirim üzerinden tam sigorlatı olarak çalışma fırsatı buldum. Bunu elde edebilmek için 5 yıl boyunca sıkıntı çekmem gerekti ama buna değidi doğrusu.

5 ay önce, çalıştığım kurumsal firmadaki pozisyonum kapandı. Bunda benim verimli çalışamıyor olmam da etken oldu. Müteessir değilim. Hatta sevinçliyim diyebilirim; bugün ne kadar kazanacağım belli olmadan home office çalışıyorum, bir birikimim yok ve risk altındayım ama inanın bana çok daha mutluyum :)

Yani memleketteki o sıkıntılı dönemden çıkıp da iyi firmalarda çalışmaya başladığımda çok mutlu olmuştum fakat bir süre sonra önemini yitirmeye başladı. Çünkü gelirden daha önemli şeyler var. Dilediğim çalışmaya dilediğim kadar zaman ayırabilmek, sadece sevdiğim işleri yapabilmek, çalıştığım ortamın sorunlarını giderebilmek, işlere birkaç gün ara verebilmek büyük bir lüks haline gelmişti. Mesai bittikten sonra da ne bir şey yapacak enerjim kalıyordu, ne de yeterli zamanım. Ama şimdi herşey çok daha güzel, Allah nazardan saklasın :) Dilediğim kadar çalışıyor, ayarladığım takdirde dilediğim kadar, bazen haftalarca dinlenebiliyorum. İstediğim zaman kendi memleketime, istediğim zaman eşimin memleketine gidebiliyorum ve kimseden izin almama gerek olmuyor. Kendimin patronuyum çünkü, çok şükür :)

Yarın şu an para kazanmak için yaptığım müşteri işleri de beni yormaya başlayacak muhtemelen, belki de ufaktan başladı bile. Çünkü kurduğum hayaller gerçekten fayda sağlayan inovatif girişimler yapmak üzerine. Şu an mevcut borçlarımızı ödemek adına yine kendi tercihim olmayan projeleri yapmam gerekebiliyor fakat bahsettiğim gibi, büyük ölçüde seçme hakkım var ve müşterilerimin hepsi iletişim kurmaktan keyif aldığım, anlayışlı ve kaliteli insanlar. Bu durum yaklaşık bir yıl daha sürdürmem gereken bu çalışma modelini daha kolay geçirmeme yardımcı oluyor.

Haddim değil ama eğer duymak isteyen birileri varsa diye paylaşmak istiyorum; eğer sevdiğiniz işi yaparak mutlu bir hayat sürmek ve bunu en doğru yoldan yapmak istiyorsanız, mezun olduktan sonra ve/ya iş hayatına atılacağınız zaman, hiç borç yapmadan, ailenizin yanında ikamet ederek sevdiğiniz işi karın tokluğuna yapın. Yaşam standardınızı yükseltmek adına sevmediğiniz işlere tahammül etmeyin. Eğer sevdiğiniz işi önce yaşadığınız şehirde sonra da dünyada en iyi yapan insanlardan olabilirseniz -ki neden olmayasınız- yaşam standardınız da mutluluğunuz da siz farkında olmadan zirveye ulaşacaktır ama asıl keyif alacağınız şey vardığınız nokta değil bu noktaya varana kadar verdiğiniz gönüllü mücadele, yaşadığınız süreç olacaktır. Çünkü;

Başarı bir yolculuktur, bir varış noktası değil.
— Ben Sweetland

Okuduğunuz için teşekkürler,
sevgilerimle.